Değerli arkadaşlar, Kıymetli Basın Mensupları
Gazetecilerin özgür ve bağımsız olduğu bir Türkiye’de toplumun gelişmesine kamunun denetimine katkı sağlayacağınız tartışılmaz bir gerçektir. İşinizin zor olduğunun bilincindeyiz. mesleğinizi icra ederken yaşadığınız sıkıntılarda sizlere yardımcı olmaya çalışacağımızı bilmenizi isterim.
LİYAKATSİZ YÖNETİMDEN DOLAYI NEREYİ TUTSAK ELİMİZDE KALIYOR
Ülkemiz zor zamanlardan geçiyor. Ekonomik, adalet, hukukun üstünlüğüne bağlılık, ahlaki dejenerasyon, eğitim sistemi, güvenlik gibi konularda gün geçmiyorki yeni bir sıkıntı ile karşılaşmayalım.
Oluşan sıkıntıların sorunların temel kaynağına bakıldığında adeta gömleğin ilk düğmesinin yanlış iliklenmiş olmasından kaynaklandığı görülmektedir. Bahsettiğimiz tüm meselelerde bu şekilde yaklaşım sergilendiğinde sonuç hep yanlış olacaktır. Eğitim sistemi 16 yıldır hala oturmamıştır. Liyakatsiz insanların yetişmesine sebep olunduğu bir eğitim sistemimiz vardır. Çalışarak değil Parayla hukukçu olunduğu bir ülkede yaşıyoruz. Sonra da canlarımız katlediliyor. Gencecik üniversite Hocası Ceren Damar kardeşimiz hayatını kaybediyor. Akıllı adam için burada çok büyük dersler var. Kendi katilimizi üretiyoruz.
Diğer yandan Tüketim odaklı hayata alıştırıldığımız için üretim yapamıyoruz, üretimin önündeki engelleri kaldıramıyoruz üreticiye değer vermiyoruz ülkeden kaçırıyoruz. Genç beyinler yurtdışına çıkıyor. Burada da ayağımıza prangayı kendimiz vuruyoruz. Sadece dış güçlerde aramayın sorumluyu. Geleceğe ilişkin güveni olmadığı hukuka güveni olmadığı için beyin göçü zihin göçü yaşanmaktadır.
TBMM başkanı Binali Yıldırım’ın anayasaya uymadığı bir ülkede vatandaşın kanunlara uymasını bekleyemezsiniz. Kamu düzenini bir numaralı adam bozarsa gerisini siz düşünün.
ÜLKEDE HUKUKİ SOSYAL VE EKONOMİK KAOS VAR.
Geldiğimiz noktada maalesef ülkemizde hukuki sosyal ve ekonomik kaos durumu oluştuğu çok açıktır.
Ekonomik olarak alacaklarını ödeyemeyen şirketler icra takibi baskısıyla konkordato ilan ederken devlete iş yapan müteahhitlere ödenmeyen borçlar nedeniyle zincirleme büyük sıkıntılar oluşmaktadır. Müteahhit alacağını alamayınca işçisine para ödeyemiyor.İzmit otogar, Karamürsel sanayi battı çıktı veya köprü inşaatlarındaki gibi müteahhitler taahhüt ettiği işi yarım bırakıyor, malzeme aldığı veya alamadığı esnafa ödeme yapamıyor. Esnaf imalatçıya ödeme yapamıyor, imalatçı işçisine ödeme yapamayınca işçi çıkartıyor. Çalışan işsiz kalınca kredisini veya kredi kartı borcunu ödeyemiyor. İktidar da diyorki kredi katına faizle taksit yapacağız. Taksitin günü geldiğinde işsiz vatandaş ödemeyi nasıl yapacak.Bloke olmuş kartıyla alışveriş yapamayacak vatandaş taş mı yiyecek. Bunlara neden cevap veremiyorlar. İşsiz bir adamın borç ödeyemeyeceğini akıllarına getiremiyorlar. Bu kadar halktan ve ekonomiden kopmuş vaziyetteler. Şatafatlı yaşamları olan, topluma yabancı danışmanları ile gideceği yol buraya kadar.
AHLAKİ YOZLAŞMA TÜRKİYE'NİN SONU OLUR
Bir diğer önemli yara da Türkiye'nin sonunu getirecek cinsten. O da Ahlak ve maneviyatın bitirilerek, tahribata uğraması ve yozlaştırılmasıdır. TV dizileriyle toplumdan uzak yaşam tarzları, aile ilişkileri, mafya davranışları Reyting kaygısıyla bilinçli veya bilinçsiz özendirilmeye çalışılmaktadır. Bu konuda tüm siyasi parti ve sivil toplum örgütlerinin çözüm arayışı bulma konusunda sorumluluğu bulunmaktadır. Nitekim istatistiki veriler Türkiye'nin ahlaken yozlaştığını ve birilerinin dindar nesil yetiştirme projelerinin tutmadığını gözler önüne sermektedir. KONDA Araştırma şirketinin son araştırmasını iktidar ve STK’lar dikkatle incelemelidir. Araştırma göstermektedirki insanımız inanç değerlerinden uzaklaşmaktadır. İnancını değerlerini kaybetmiş toplumda sosyal kaos olur. Muhafazakâr söylemleriyle, içi boşaltılmış ve yolsuzluk, rüşvet gibi türlü ahlaksızlıklarla donatılmış bir yaşam tarzı insanları yeni arayışlara yönlendirmektedir. Muhafazakâr söylem bugünkü insanı tatmin etmemekle birlikte yanlışların üzeri örtülmek için kullanıldığından bıkkınlığı da beraberinde getirmektedir.
İşte tablo ortada. İstatistikler ortada.
Öte yandan gasp, adam yaralama, tecavüz gibi yüz kızartıcı eylemlerde de artış gözlemlenmekte ve toplumda derin yaralara sebebiyet vermektedir. Yine uyuşturucu ve alkol bağımlılığı ilkokul sıralarına kadar inmiş, ahlaki dejenerasyon hiç olmadığı kadar hissedilmiştir. Bu vahamet karşısında kendi politikalarını gözden geçirmesi gerekenler, ne gibi önlemler almaktadır?
İşte son günlerde medyada sıklıkla bahsi geçen Palu ailesi.
Bu korkunç hadiseler karşısında hepimiz ders çıkarmalı ve iktidar başta olmak üzere gerekeni yapmalıyız. Milli eğitim bakanlığı ve Diyanet işleri başkanlığının çalışmaları başta olmak üzere her adımımızı gözden geçirmeliyiz. Aksi halde ahlaken çöküş Türkiye'nin çöküşü demektir. Eğer önü alınmazsa bu ülkeye ve bu millete yazık olacaktır.