Milletimizin öz benliğinin oluşmasında en önemli etkilerden birine sahip olan “aile”, aynı zamanda her türlü ahlaki dejenerasyonu önleyen temel bir kurum, ulvi bir kaledir. Bu kale korunması gereken en önemli kalelerimizdendir. Ancak ülkemizde ve dünyada yaşanan ahlak buhranı neticesinde aile mefhumu devlette, toplumda, aile içinde ve fertlerde giderek sorun haline dönüşmektedir. Aile ve ahlak alanlarında yaşanan sıkıntıların temelinde yatan küresel ahlaksızlık trendlerine ek olarak “Batılı değerleri üstün görme” anlayışından kaynaklanan zihniyetlerin de etkili olduğu açık bir şekilde görülmektedir.
AİLELERİ PARÇALAYAN CİDDİ TEHLİKELER VAR
· Modern kültür anlayışına bağlı olarak şehirleşmeden sosyal altyapıya, dil kullanımından dini reflekslere kadar tüm alanlarda kendi medeniyet kodlarımızın yozlaştığı keskin dönüşümler yaşanmaktadır.
· Hayatın merkezine çocuğun ve çocukla ilgili gelecek kaygısının konulduğu yapısal bir aile sorunu ortaya çıkmıştır.
· Kuvvete dayanan emperyalist çatışmacı dünya görüşü kadın-erkek çatışmasını körüklemektedir.
· Aile yapımız üzerinde en yıkıcı darbe televizyon, sinema, müzik ve sosyal medya üzerinden yapılmaktadır.
· Özellikle televizyon dizileri ve kadın programları üzerinden tam anlamıyla manevi bir tahribat gerçekleştirilmekte ve ahlaksızlık normalleştirilmeye çalışılmaktadır.
· Kapitalist anlayışın hâkimiyeti ile aileler çıkar birlikteliklerine, kadın ucuz iş gücüne, annelik ise statüsüzlüğe doğru itilmiştir.
Aile kurumunun geçmişte sahip olduğu itibar her geçen gün kaybolmaktadır. Geleneksel yapımızda aile, anne-baba-çocuklar ve hatta dede ve neneden oluşurken şimdi bireyselleşme ve yabancılaşmanın etkisi ile sadece eşler anlaşılmaktadır.
Eşlerin eğitim seviyesi arttıkça çocuk yapma oranı düşmektedir. Bu minvalde sözlü yapılan teşvik ve çalışmaların çocuk sayısı artımında etkili olmadığı görülmüştür.
Evlenme çağındaki gençlerin aile ile ilgili beklentileri düşük seviyelerde olup toplumsal fayda ve ideal yaşam düşüncesi körelmektedir.
· Evlilik yaşı ortalaması 30 yaşına dayanmıştır.
· Aile bağlarının zayıflamasına ve aile içi olumsuz yaşantılara bağlı olarak kötü alışkanlıklara bulaşma oranı hızla artmaktadır.
· “Kadına şiddet, çocuğa şiddet…” gibi sürekli tekrarlanan klişe sözlerle şiddetin aile üzerinden tanımlanması, aile önünde zihinsel bir engele yol açmakta, gençlerin evlilikten korkmalarına sebep olmaktadır.
Ülkemizde ekonomik, sosyal ve manevi birçok sebepten dolayı boşanma oranları hızla yükselmektedir
· 2015 yılında 602.000 evlenme gerçekleşirken -200.000 boşanma başvurusundan- 131.000 boşanma olmuştur.
· Boşanan çiftlerin %21’i boşandıktan bir ay sonra aynı eş ile tekrar evlenmiştir.
· Boşanan çiftlerin büyük bir bölümü boşanma öncesinde, %68’i de boşanma sürecinde profesyonel bir destek ve danışmanlık yardımı almamıştır.
Devlet, zayıflayan aile yapısıyla ilgili birinci dereceden önemli adımlar atmamakta ve hükümet politikaları yanlış bakış açısından kaynaklanan sebeplerden dolayı yetersiz kalmaktadır.
· Kamuda bakanlıklar arası veri paylaşımında koordinasyon eksikliği söz konusudur
· Kadının çalışma şartları için yapılan düzenlenmeler pratikte karşılık bulmamıştır.
· Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı feminizm etkisi ile hakiki manada kadını korumaya yönelik politikalar geliştirmemektedir.
· Zina suç olmaktan çıktığı için farklı partnerle evlilik dışı birliktelikler doğal hale gelmeye başlamıştır.
· Türkiye’de yasal olarak genelevler işletilmekte, vergi alınmakta, evli ya da bekâr olması fark etmeksizin bu ilişkiler suç sayılmamaktadır.
TEDBİRLER, ÖNERİLER VE ÇÖZÜM YOLLARI
·Biz saadet partisi olarak modernitenin yenidünya tasavvuru ve buna bağlı olarak ürettiği seküler kavramlara karşı kendi değerlerimizi ve kavramlarımızı merkeze alan bir hayat modeli planlamak ve aileyi buna göre şekillendirmek gerekir diyoruz. Bu bağlamda modern kültürün çatışmacı bir yaklaşımla bozduğu Allah-insan, insan-insan, din-dünya, dünya-ahiret, kadın-erkek ilişkileri yeniden öz eksenine oturtulmalıdır.
· Modern kültürün kadın-erkek eşitliği temeline oturttuğu cinsiyetler arası ilişkiyi kadın-erkek eşdeğerliliği üzerine kurmalı ve buna uygun politikalar geliştirilmelidir.
· Kültür tarihimizde birey ahlakı, toplum ahlakı, devlet ahlakı ve düzen ahlakı şeklinde belirlenen ahlak eğitimi, teorik ve pratik yönleriyle bir eğitim politikası olarak ele alınmalı ve orta öğretimden üniversite sonuna kadar zorunlu dersler arasında yer almalıdır.
· Tüketim kültürünün ağırlıklı olarak kadın üzerinden teşvik edilmesini, kadın bedeninin reklam, tanıtım, sözde sanat, eğlence, televizyon, yazılı basın ve magazinde bir meta, cinsel bir obje gibi kullanılmasını önlemek için caydırıcı hukuki düzenlemeler yapılmalıdır.
· Çalışan-çalışmayan kadın sınıfı oluşturacak politikalardan kaçınılmalı, kadının çalışmasını yüceltmek üzere küçümsenmeye başlanan anneliğin yeniden gündeme getirilerek değeri hatırlatılmalı, çalışan kadınlar açısından çocuğun annesi ile geçireceği zaman dilimi arttırılmalıdır.
· Modern dünyanın özgürlük çerçevesinde gördüğü cinsel yönelimlere karşı nikâhın önemi ve değerini vurgulayıcı politikalar güçlendirilmelidir.
· Sadece çocuğu merkeze alan dar bir aile vizyonu yerine ailenin bütünü esas alan bir aile yapısı teşkil edilmelidir.
· Toplumun bütün kesimlerinde görülen şiddet eğilimleri toplumsal bir sorun olarak ele alınmalı ve etkin şekilde mücadele için sadece hukuki değil bir zihniyet dönüşümüne katkı sağlayacak çok yönlü politikalara ağırlık verilerek mücadele edilmelidir.
· Kadını güçlendirme adına erkeği rencide eden, ezen ve bir başka açıdan çatışmayı körükleyen, milletimizin dokusuna uymayan, kadına başka açıdan zulme dönüşen Batı tarzı düzenlemeler kaldırılmalıdır.
· Kadını özgürleştirme, kadını erkeğe karşı güçlendirme ve kadın-erkek eşitliğini her alanda pekiştirme adına ortaya çıkan post modern feminizmin “toplumsal cinsiyet eşitliği ya da adaleti” politikalarının desteklenmesinden vazgeçilmelidir.
Rehabilite Edici Tedbirler
· Modernitenin kaçınılmaz sonuçları olan kentleşme, sanayileşme, göç, bireysel yaşam gibi olgulara karşı aile yeniden manevi değerlerle teçhiz edilmelidir.
· Doğal olarak mahrem bir yapıya sahip olan aile kurumu, sadece hukuk üzerinden değil kendi iç dinamiklerine bağlı ahlaki örgü çerçevesinde de kurgulanmalıdır. Hukuk kişiyi ve kurumu dıştan, ahlak ise içten kuşatan bir özelliğe sahiptir. Arkasında ahlaki değerlerin yer almadığı bir hukukun da mahrem bir alanda sonuç vermesi beklenmemelidir.
· Doğru hak anlayışına dayanan, ailede huzur ve sekineti temin edici bir zihniyet dünyasının inşası doğrultusunda politikalar geliştirilmelidir.
· Aile konusunda doku uyuşmazlığı bulunan Batılı normlara bağlı düzenlemeler yerine kendi değerlerimiz doğrultusundaki faaliyetlere ağırlık verilmelidir.
· Aileyi, modern dünyanın çatışmacı ilişkileri dengelemek amacıyla ürettiği seküler haklar üzerinden değil medeniyeti kuran, “kendinden verebilme” temelli vazife ve sorumluluk bilinci üzerinden yükseltecek politikalar inşa edilmelidir.
· Aile içi sorunların öncelikle aile içinde çözülmesi esas alınmalı bu bağlamda karı-kocanın kendi aralarında gideremedikleri uyuşmazlıklar için aile büyüklerinin ya da o çevrelerde sözü dinlenen âkil insanların devreye girebileceği bir “Hakemlik Müessesesi” modeli öngörülmeli, hukuka son çare olarak başvurulmalıdır.
· Aile kurumunun fertlerini tek başına kadın, tek başına çocuk, tek başına erkek şeklinde bütünden koparılmamalıdır.
· Bunun yerine aile içindeki değer yüklü kavramlar üzerinden tanımlayıp evi yuva, kadını eş, erkeği koca, çocuğu yavru, çocuklar açısından büyükleri dede ve nine gibi değer yüklü konumları üzerinden tanımlayıp parçaları yeniden yerlerine yerleştirmek, akrabalar arası ilişkileri korumak, geliştirmek üzere çeşitli politikalar teşvik edilmelidir.
· Ailenin korunması, aile fertlerinin birbirlerine karşı merhamet ve sorumluluk duygularının artırılması ve ahlaki yozlaşmanın durdurulması için aile ve evlilik eğitimi devlet tarafından örgün eğitime konulmalıdır.
· Bu çerçevede ilkokuldan itibaren aile ve değerler eğitimi zorunlu ders olarak okutulması için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
· Yaşanılan mekânların bireysel hayata değil, aile hayatına uygunluğunu özendiren yapılar inşa etmeye yönelik teşvik edici konut politikaları geliştirilmelidir.
· Çocukların fiziksel, zihinsel, sosyal ve ruhsal gelişiminin korunmasında yaygın ve örgün eğitim kurumlarındaki uyuşturucu gibi kötü alışkanlıkların önlenmesi adına uzun soluklu projeler geliştirilmeli ve bu alanda yaygın projeler desteklenmelidir.
Öneriler ve Çözüm Yolları
· “Önce ahlak ve maneviyat” düsturu ile devleti ve toplumun tüm katmanlarını kapsayan topyekûn bir manevi kalkınma programı hazırlanması gerekmektedir.
· Devlet, birinci dereceden çocuğa ve aileye zeval getirebilecek ahlakı tahrip edici unsurların önüne geçmek için “Çocuğu, Aileyi Koruma Yüksek Kurulu” gibi üst kurulları oluşturması gerekmektedir.
· Küresel ahlaki tehditlere karşı “Dünya Medya Teşkilatı”, “Uluslararası Haber Ajansı”, “Kadın, Aile ve Çocuğu Koruma Teşkilatı” gibi küresel organize kuruluşlar oluşturulmalıdır.
· Hükümet, Avrupa Birliği normları gibi aile yapısını bozan politikalardan vazgeçmesi gerekmektedir.
· Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, politik kadın yaklaşımlarından ziyade merhamet ve adalet ekseninde aileyi koruyucu politikalar üretmelidir.
· Ev hanımlığı sosyal bir meslek olarak görülerek çalışan statüsünde sigortalanması gerekmektedir.
· Ailedeki ahlaki dejenerasyonu tetikleyen medya unsurlarının RTÜK tarafından engellenmesi gerekmektedir.
· Yazılı ve görsel medyada yer alan bütün yayınların Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı denetiminden geçmesi gerekmektedir.
· Ekonomik gerekçelerden dolayı evlenemeyen kişilere faizsiz kredi imkânları sağlanmalıdır.
· “Aile Danışmanı” atamasında sadece diploma esas alınmamalı. Evlilik tecrübesi, yaşı, akademik kariyeri yetkin olan kişiler üzerinden atama yapılması gerekmektedir.
· Her türlü müstehcen neşriyat ve yayınların durdurulması ve izinlerinin iptal edilmesi gerekmektedir.
· Ahlaki dejenerasyonu yaygınlaştıran genelevlerin derhal kapatılması gerekmektedir.